” Bir kere degil asla, bin kerre Yinede gel, yine gel, yine gel”…

Bütün sıkıntıların kaynağı, inançsız, sorumsuz insan olduğu gibi, sevginin, emniyetin kaynağının da hesap endişesiyle kıvranan insan olduğunda şüphe yoktur.

Hazan vurmuş sonbahar yaprakları durumuna düşmüş insanımızın, şefkatle ve merhametle kucaklanmaya, ruhlarına inilip gönüllerinin tamir edilmeye ihtiyacı vardır.

GÖNÜL TOPRAĞINA EKİLEN SEVGİ
Küçülen dünyamızda dolaşıp, gönül ve kalp fukarası insanları gördükçe vazifemizin ve mesuliyetimizin ne kadar çok büyük ve ne ölçüde önemli olduğunu görmemek, sezmemek mümkün değil.

Günümüzde insanlar her ne kadar akıl ve irade sahibi olsalar, dünyayı çok iyi tanzim etseler, zevkler ve lezzetler için de yaşasalar da, yine de huzurlu değiller.

Gökyüzünü Güneş ve Ay’la, yıldızlar ve sistemlerle; denizleri rengarenk mahlûkatla; arzın yüzünü insanlar ve hayvanlar için her mevsim sayısız nimetlerle donatan, tanzim ve tezyin eden, merhameti sonsuz Rab bilinmeyince, bütün güzelliklerin kıymeti bilinmez, mânâsı anlaşılmaz hâle geliyor.

Dünya ve ahiret hayatının, huzur ve saâdet kaynağı olan Allah ve Resulallah’ı sevdirmeyi en büyük ideal ve vazife bilen, bu yolda rahatını, istirahatını terkederek, sevdiklerinden ayrı, gurbeti iliklerine kadar yaşayan, gece-gündüz koşma, hakka ulaşma ve ulaştırma yolunda azimli ve kararlı, gönül fatihleri ve ruh mimarları, herkesin dünya nimetlerine takılıp kaldığı günümüzde; menfaat, makam, mansıp, şan, şöhret ve şehvet gibi bütün engelleri aşarak, hizmet aşkıyla hareket ediyorlar.

Gönül fatihleri ve ruh mimarları; pusulasını kaybetmiş, yol ve yönünü bir türlü tayin edememiş, kalpleri bulanık, beyinleri sarsık, duyguları ve uzuvları kirlenmiş insanların hizmetine koşma, ellerinden tutma, aydınlığa kavuşturma, çoraklaşmış sinelerini âb-ı hayat olan hakikatlerle sulama ve bunu hayatlarının gâyesi bilip, bu yolda her türlü sıkıntı ve güçlüğe katlanmayı vazife bilmektedirler.

Bu ne müthiş bir iman ve ahiret şuuru, ne müthiş bir murakabe ve muhasebe duygusu ve ne müthiş bir insanlık sevgisidir ki; aşk ve şevkle gerilime geçerek, fedekârlığın her türlüsünü yaparak, gözleri yaşartan tablolar sergilemektedirler. Rahat ve istirahatlerini; batmışlar, düşmüşler için terk ediyor, sevdiklerinin hasretiyle yanıp tutuşuyor ve gece-gündüz, düşmüş ruhları kaldırma yolunda çok ciddi gayret sarfediyorlar.

Bütün sıkıntıların kaynağı, inançsız, sorumsuz insan olduğu gibi, sevginin, emniyetin kaynağının da hesap endişesiyle kıvranan insan olduğunda şüphe yoktur.

Hazan vurmuş sonbahar yaprakları durumuna düşmüş insanımızın, şefkatle ve merhametle kucaklanmaya, ruhlarına inilip gönüllerinin tamir edilmeye ihtiyacı vardır.

Karanlığı boğan güneş gibi, küfrün ve dalâletin topyekün dünyayı tehdit ettiği günümüzde, Kur’ân’ın nuru yeniden doğuyor, canı dudağına gelmişlere hayat ve ruh oluyor.

Her türlü dünya nimetlerine sahip olan, teknolojinin her türlüsünden istifade eden, balık-deniz misali, nimet denizlerinde yüzen insanoğlu, huzur bulamamakta, bir türlü sıkıntıdan kurtulamamaktadır.

Kurtuluş; yanılmaz ve yanıltmaz, kâinatın iftihar tablosu eşsiz lider; Hz. Muhammed (sas)’i tanımak ve tanıtmakla olacaktır.

Bu ihtiyacı hisseden dünya, geçmişte olduğu gibi, Sonsuz Nur’a koşuyor.

Günümüzdeki nesillerin bilhassa gençlerin, korkunç derecede ifsat ve idlâl edildiği halde -günaha; harama mani bütün engeller kaldırılmış olmasına rağmen- imana, Kur’ân’a ve Efendimiz (sas)’e yönelmeleri gösteriyor ki, insanlık, fıtratındaki olan gerçek hakikati arıyor.

Kur’ân ahlâkını yaşayarak güzel örnek olur, muhtaç gönüllere doğruyu ve hakikatı anlatabilirsek, kelebeklerin ışığa koştuğu gibi onu tanıyan herkes, Ninovalı Addes’in deyişiyle; “Seni gökte arıyordum yerde buldum. Allah, ayağıma gönderdi” diyecektir.

O, sinelerimizde Hz. Ebubekir (ra)’e muhatap olduğu an gibi taptaze. Rabbimizden sonra, kâinatta ondan daha sevimli kimsemiz yok. O’nun neşrettiği nura engel ve perde olmadığımız taktirde, bir filiz gibi gönüllerde yeşerecek ve nuru kâinatı saracaktır.

Efendimiz (sas)’i kameti kıymeti ölçüsünde tam tanıyamadık ve tanıtamadık. Anlayamadık, anlatamadık. O’nu gerçek mânâda tanıyanlar canlarını, mallarını, herşeylerini feda ettiler.

Yeniden aynı ruhu temsil edeceğine inandığımız, dünyanın her yerinde O’nun adına bir neslin dirilişi gerçekleşmektedir.

O’nun nurlu atmosferine girenleri elbette O, şefkat dolu sinesine basacak ve onları mahrum etmeyecek, ellerinden tutup sahip çıkacaktır.

O’na koşmayan, yollarda şehvete, şöhrete, gurur-kibir ve menfaate takılıp kalanlar er-geç pişman olacak, ellerini dizlerine vuracak, ama o zaman her şey bitmiş olacak, pişmanlık fayda vermeyecektir.

İnsan tanıdığını, yakınlığı ölçüsünde sever. Bilmediğine karşı seviyesine göre uzak durur, bazen nefret eder, düşman olur.

Bütün kâinat emrine verilen insan nereden gelir, nereye gider, vazifesi nedir? Elbette bu önemli sorulara cevap bulması gerekir.

İnsanın; kabiliyeti ilimle gelişen bir varlık olması itibarıyla, mutlaka kâinat kitabını anlatacak, sırrını çözecek, yaratılış gâyesini kendisine duyuracak, varlık ağacının çekirdeği ve olgun meyvesi olan, âlemlere rahmet olarak gönderilen Zât’a ihtiyacı vardır.

Bizler O’nunla gerçeği, doğruyu, eşyanın hakikatini, Rabbimize saygı ve itaatı, ana-babaya, büyüklere hürmeti, küçüklere şefkati, dul ve yetime, yolda kalmışa, yakın akrabaya yardımı hep O’ndan öğrendik.

Dünya pazarında ahiret ihtiyaçlarımızı O’nunla elde ettik. Gidip gelmeyeceğimizi, sorgulanıp hesap vereceğimizi, düştüğümüzde elimizden tutacağını, günahlarımızdan af dileme yollarını yine O’ndan öğrendik.

Ya Resulallah! Ufkumuzda doğduğun günden bugüne sinelerimizdeki kin ve nefret, yerini şefkat ve merhamete bıraktı.

Gönül toprağına ekilen sevgi ve güzellikler meyveye dönüştü.

Ya Rasulallah! Seninle kâinat mânâsını buldu. İnsanlık sıkıntılardan kurtuldu. Açlar seninle doydu. Dul ve yetimlerin yüzü seninle güldü.

Buna rağmen, şeytan ve avaneleri seni en büyük düşman gördüler. Yılan, çıyan ve yarasalar senden hep rahatsız oldular. Neticede hepsi mağlup oldular. İçleri kin ve nefretle dolu, hüzün ve kederden boğuldular.

Bütün bunlar imtihandı. Aştın bütün engelleri, ulaştın sonsuz âlemlere. Firdevsler sıktı seni. Döndün aslî vazifene.

Ömür bir füze hızı ile ilerliyor. Bir daha elde edilmesi mümkün olmayan fırsatlar süratle elden kaçıyor.

Eyvah deyip pişman olacağımız gün (mahşer) bizi bekliyor. Pişmanlıkların çare olmadığı o güne, burada hazırlık gerekiyor. Yarın yaparım değil, bugünkü işe yarıyor.

Evet, bizim için en emniyetli, en güvenilir yol; gülmeyip ağlayan, ağlayanları güldüren mahzun Peygamber’in vapuruna binmek olacaktır.

MEVLANA`DA ASK
Mevlana derki: Ask geldi, damarimda, derimde kankesildi: beni kendimden aldi, sevgiliyle doldurdu.Bedenimin her yanini sevgili kapladi. Benden kalan yalniz bir ad, ondan ötesi hep o…Ugrunda bir omur bagislanan,yanip yakilan bu essiz sevgili Allah`tir. Allaha karsi asiri sevginin kemale erisi, asigin askta yok olusudur. Gercek ilhama mazhar olmus, gercek yoklugu zevk edinmislerin en buyuk arzusu “ilahi-vuslattir”. Mevlana bu yolun coskun asigidir, asktan dogmus, askla yogrulmustur.” Bizim peygamberimizin yolu ask yoludur, biz ask cocuklariyiz;ask bizim anamizdir” der ve diriligin hakiki askta yok olmakla mumkun olabilecegini soyler; ” Asksiz olmaki ölu olmayasin,askta ölki diri kalasin” Mevlananin aski, ömrunun 3 merhalesinde olgunlasmis,bir ömur bu ugurda harcanmistir. Mevlana bunu soyle dile getirir “hamdim, pistim, yandim”. Mevlanaya göre gercek asiga asktan baskasi haramdir. ” Aslolan sevmektir, insanin mayasinda bu duyguyu aritmali, ayiklamalidir.Bedenimiz bir kovan gibidir bu kovanin bali ve mumuda ilahi ASKTIR” Mevlananin siirlerindeki bag, gül ve bülbül, hepside birer semboldur, asil maksat Allah`tir. Mevlana derki:” Basimi koydugum heryerde secde ettigim O`dur.Alti yonde ve alti cihet disinda Mabud O`dur. Bag, gül,sema ve sevgili…Hepsi bahane, maksat daima O`dur.Iste Mevlanadaki ask ve sevgili…Cünku o herkesi seviyor, herkesi kabul ediyordu. Onca insanlar cesetve kalip itibariyle cok, fakat maya ve ruh bakimindan tekti.Bir rubaisinde:

” GEL, GEL,YINE GEL, YINE GEL…HER KIM OLURSAN OL,YINE GEL…ISTER KAFIR OL ISTER MECUSI, ISTERPUTPEREST. ISTER YÜZ KERE BOZMUS OL TÖVBENI…” diyor ve ilave ediyordu”UMUTSUZLUK KAPISI DEGIL BU KAPI.NASILSAN ÖYLE GEL..

“Bütun bir insanligi cagiriyor, aydinlik, nurlu kapisinda, onlara gercek yolu, Hak yolu gosteriyordu.Bu cagriya uyanlar, onun etrafinda kümelesiyor, hidayet yolunu seciyorlardi(bilgini, cahili,fakiri, zengini vs)Bu ilahi bir cagriydi- Konya gönuller yurdu, asiklar kabesi olmustu. Nitekim, bu cagri Mevlana devrindede, Mevlanadan sornada gönullerde aksini bulmus, onun mübarek turbesi, onnu sevenlerin bir siginagi, ziyaretgahi olmustu.Artik simdi Mevlana cagiriliyordu,ve biz ona söyle sesleniyorduk artik;

” Gel, gel, yine gel, yinede…Ey Gönuller Sultani, Ey

Koca Pir, Mevlana gel!

” Ey yillari yillara ulayip asan,

Ey nesillerden, nesillere ulasan…

Doyumsuz sevgine doymuyor insan

” Bir kere degil asla, bin kerre

Yinede gel, yine gel, yine gel”…

About thesunrise133

öğrenci ,öğretmen, araştırmacı, kaşif, Cennet bizim içinde olacağımız bir yer değil, bizim içimizde olan bir yerdir..
Bu yazı yinegel içinde yayınlandı ve , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

7 Responses to ” Bir kere degil asla, bin kerre Yinede gel, yine gel, yine gel”…

  1. thesunrise133 dedi ki:

    Selam olsum ol yunusa…Veysel ile ol emraha
    Sevenlere can yarıma….Her kuluna Hak nuruna
    Gönlümün sevmediğini gözüm neylesin ..
    Rabbim herkese gönülden seveni nasip eylesin..!
    “Beni az ziyaret et!” sözü, âşıklara göre değildir; gerçek âşıkların canları pek susuzdur! “Beni az ziyaret et!” sözü balıklara uyar mı? Onların canları, deniz olmadıkça yaşayabilir mi? Bu denizin suyu pek korkunçtur; ama balıkların mahmurluğuna göre bir yudumcuktur! Bir an için ayrı düşmek, âşık’a bir sene gibi gelir.”

  2. thesunrise133 dedi ki:

    Bu varlıkların sireti Hakk, sureti kuldur. Kul demek, köle demektir. Kulun kendisine ait hiçbir varlığı yoktur. Kulun varlığı, sahibinin varlığıdır. Bütün insanlardan düşünen ve o mazharın istidadına göre icraatı yapan Cenab-ı Hakk’tır. Onun için her türlü olayda başkalarını suçlamak yerine kendimizi gözden geçirip irfaniyet eksikliğimizi düzeltirsek, bir daha bu eksik tecellinin oluşmadığını görürüz. Çünkü Allah bizlere, hiçbir mahlûkata vermediği kadar akıl, fikir, irâde ve ilim gibi yüce emânetler vermiştir. Bunları yerinde ve doğru kullanırsak, o zaman bütün insan ve canlıları sevmiş oluruz.

  3. thesunrise133 dedi ki:

    Bazı günLer akLıma geLmiyosun
    işte ben, o günlerde iyiyim
    ama…bugün……o günLerden biRi değiL ..
    Ne kadar umutsuz yada mutsuz olduğunu düşünsen de
    Yine de vazgeçemezsin hayattan..
    Çünkü
    Sana karşılıksız verilen tek şeydir hayat.
    Düşüp kalksan da, tökezlesen de bazen,
    Seni yaşama bağlayan 2 şeyden biri hep vardır :
    Biri mutlu olmak, .
    Biri de umutlu olmak ..
    burun israfildir ve ilk yaratılan melektir.dil,kelam ise cebraildir.mikail kulaktır.göz ise azraildir.her açıldığında bakıp canlılığı görür. her kapandığında alır cümlenin canını kendini dahi öldürür.
    DÖRT BÜYÜK MELEK SENİN VÜCUT ÜLKENDE HAZIR VE NAZIRDIR.

  4. thesunrise133 dedi ki:

    Bütün aşklar ilahidir kutsal sayılan …
    Denemelerdir aslında ufak ufak..
    resme cisme sese hisse …
    duyulan ..
    Bilirsin anlarsın zamanla ..
    O dur işte … O
    Yoktan var eden ..
    Her şeyi yaratan …
    Yar ve yardımcınız olan ..
    Her daim sol yanınızda…Baki kalan …
    İşte bunun için var zaman …<<<>>>Ç&Ç

  5. thesunrise133 dedi ki:

    Korkular,kadere güvenmenin nefesiyle dağılır.Kader,kederli ruhların limanıdır.İnananın sığındığı kucak,korunduğu kaledir.Başımıza gelen musibetlerin ilacı alınyazımızın satırları arasında bulunan ilahi merhamette gizlidir…Ömer Sevinçgül
    Bir insanı sevdiğinde o insan güzelleşmeye başlar. Sevginin simyacılık tesiri vardır, büyülüdür. Sevgi mucizenin kendisidir. Yaratır, iyileştirir, umut verir. Her şeyinle iyi, doğru ve güzel olduğunda sen Aşk olursun, Aşk’ın ta kendisine dönüşürsün. Sevgi vermekle başlar. Kaynağı sendedir. Bunu herkes sürekli yaptığında tüm evren el ele, omuz omuza birbirini okşayarak kucaklar hale gelir çünkü yalnız sevginin olduğu yerde birlik vardır…..
    EDDİE ANTER

  6. thesunrise133 dedi ki:

    Hüzünlüdür gün batımları. .
    Ama iyi de hissettirir. Yeniden hatırlatır insana, her şeyin bir sonu olduğu ve her sonun da aslında yeni bir başlangıca gebe olduğunu..!!
    “Bir gönülde aşk ve sevgi ateşi yoksa, o kişi karanlıklarda, Allah’ın nurundan habersizdir.”
    Kendini kabul ettiğin an güzelleşirsin . Kendi bedeninden keyif aldığında başkalarına da keyif verirsin.Pek çok insan sana aşık olacaktır. Çünkü sen kendine aşıksın…

  7. thesunrise133 dedi ki:

    erkes yaşadıkları kadar vardır elbet
    Ben yaşamadıklarımın eksikliği ile burdayım
    Bir çay ocagında, izmaritlerimi saymaktayım
    Biraz gri biraz flu
    Ama cok fazla siyahım…
    İnsan herşeyin yokluğuna alışıyor da ;
    Varlığına alıştığı insanın yokluğuna bir türlü alışamıyor.
    ”Artık ölülerimizin ışıksız gözlerinden değil,
    güneşle yunmuş pencerelerden
    bakmak istiyoruz dünyaya. …”

thesunrise133 için bir cevap yazın Cevabı iptal et